27 May 2009
GÜNAHSIZ AĞIZ
Hikaye 57 Cilt 3
O doğru sözlü Bilal, ezan okurken “Hayyı alessela, Hayyı alelfelah- Haydin namaza, Haydi felaha” cümlelerindeki “ Hayyı- haydin” kelimesini “Heyyi” diye okurdu. Nihayet Peygambere dediler ki: “ Ya Resulallah, bina yeni kuruluyor. Bu hata, hiç de doğru değil.
Ey Tanrı habercisi, ey Tanrı resulü, ey Tanrı meydanının tek binicisi, daha fasih bir müezzin getir. Din daha yeni kurulur, doğruluk düzenlik daha yeni meydana gelirken “ Hayyı alelfelah”’ı yanlış okumak ayıptır. Peygamberin hiddeti coştu, gizli inayetlerden bir iki remiz söyleyip dedi ki :
“ Ey aşağılık adamlar, Tanrı yanında Bilal’in Heyyi’si yüzlerce hadan, hıdan, yüzlerce dedikodudan iyidir. İşi çok karıştırmayın da sırrınızı açmayayım, önünüzü, sonunuzu söylemeyeyim.” Her duada güzel bir nefese sahip değilsen yürü özü sözü doğru kardeşlerden dua iste!
Tanrı, “ Ey Musa, bana suç etmediğin, kötü söylemediğin bir ağızla sığın, dua et” dedi. Musa, “Bende o ağız yok deyince Tanrı, “ Başkasının ağzıyla dua et” başkasının ağzıyla nasıl günah edebilirsin? Yarabbi diye başkasının ağzıyla çağır” buyurdu. Sen de öyle muamelede bulun ki ağızlar gece gündüz sana dua edip dursunlar.
Günah etmediğim ağız, başkasının özürler dileyen ağzıdır. Yahut da kendi ağzını temizle, ruhunu çevik bir hale getir. Çünkü Tanrı adı temizdir, temizlik geldi mi pislik, pılısını pırtısını toparlayıp gider. Zıtlar, zıtlardan kaçar. Ziya parladı mı gece kalmaz. Ağza temiz bir ad gelince de ne pislik kalır, ne gamlar, kederler.
Birisi her gece Allah der durur, bu zikrinden ağzı tatlılaşır, zevk alırdı. Şeytan “Ey çok söz söyleyen, bunca Allah demene karşılık onun Lebbeyk demesi nerede? Tanrı tahtından bir cevap bile gelmiyor. Böyle utanmadan sıkılmadan ne vakte dek Allah deyip duracaksın” dedi.
Adamın gönlü kırıldı, başını yere koydu, yattı. Rüyada yeşiller giyinmiş Hızır’ı gördü. Hızır “ Kendine gel, niçin zikri bıraktın, çağırdığın addan nasıl usandın, zikrinden nasıl pişman oldun?” dedi. Adam, cevap olarak “Lebbeyk sesi gelmiyor, kapıdan sürüleceğimden korkuyorum” deyince ;
Hızır” Senin o Allah demen, bizim Lebbeyk dememizdir. Senin o niyazın derde düşmen, yanıp yıkılman, bizim haberci çavuşumuzdur. Senin hilelere düşmen çareler araman, seni kendimize çekmemizden, ayağını çözmemizdendir. Korun da bizim lütfumuzun kemendidir, aşkın da.
Her yarabbi demende bizim, efendim, buyur dememiz gizli” dedi. Bilgisiz adamın canı, bu duadan uzaktır. Çünkü Yarabbi demesine izin yok ki! Zarara, ziyana uğrayınca Tanrıya sızlanmasın diye ağzında da kilit var, gönlünde de. Ağzı da bağlı, gönlü de.
Firavuna yüzlerce mal, mülk verdi, o da nihayet ululuk, büyüklük davasına girişti. O kötü yaradılışlı, Hakk’a sızlanmasın diye ömründe baş ağrısı bile görmedi. Tanrı, ona bütün dünya mülkünü verdi de dert, elem, keder vermedi. Dert, Tanrıyı gizlice çağırmana sebep olduğundan bütün dünya malından yeğdir.
Dertsiz dua soğuktur, bir şeye yaramaz. Dertli dua ve niyaz, gönülden, aşktan gelir. O gizlice niyazın, o önü sonu anman yok mu? İşte saf, halis ve hüzünlü dua odur. “Ey Tanrım ey feryadıma erişen ey yardımcım” demendir. Tanrı yolunda köpeğin sesi bile Tanrı cezbesiyledir. Çünkü Tanrıya her yönelen, bir yol kesicinin esiridir.
Eshabı kehf’in köpeği gibi, pis şeyden kurtulunca padişahlar sofrasının başına oturdu. Mağaranın önünde kıyamete kadar dağarcıksız heybesiz arifcesine rahmet lokmasını, rahmet suyunu yiyip içmekte. Nice köpek postuna bürünmüş adsız sansız kişiler var ki perde ardında şarapsız kalmazlar.
Oğul bu şarap için can ver. Savaşsız, sabırsız yenme olur mu hiç? Bunun için sabır güç bir şey değildir. Sabret, sabır, güçlüklerin sıkıntıların anahtarıdır. Bu pusudan sabır ve ihtiyat etmeksizin kimse kurtulmadı. Sabır da ihtiyatın eli ayağıdır. İhtiyatta bulun, bu zehirli otu yeme.
İhtiyat riayet, peygamberlerin kuvvetin nurundandır. Her yelden oynayıp duran samandır. Dağ, hiçbir yele ehemmiyet verir mi? Her yanda bir gulyabani, seni çağırır, “Kardeş gel, yol istiyorsan işte buracıkta. Yoldaş, sana yol göstereyim, yoldaşın olayım. Bu ince yolda ben sana kılavuzum” der.
Fakat ne kılavuzdur o ne de yol bilir. Yusuf o kurt huylunun yanına az var! İhtiyat ona derler ki seni bu dünyanın yağlı ballı şeyleri, bu alemin tuzakları, hileleri aldatmasın. Çünkü bu alemin ne tadı vardı ne tuzu. Sihir okur da kulağına üfler durur.
“ Ey nur gibi apaydın adam, ev senin sen de benimsin” der. İhtiyat ona derler ki “Midem dolgun tokum” yahut “ Hastayım, bu mezardan hastalandım” yahut “ Başım ağrıyor, sen bunu geçirmeye bak” yahut da “ Benim dayımın oğlu çağırdı, davetliyim” deyip başından savasın.
Çünkü bir şerbeti bile zehirlerle sunar, tatlısı vücudunda yaralar, bereler meydana getirir. Sana elli altmış bile verse ey balık, o verdiği şey , oltada ettir. Verdi, farz edelim fakat o hilebaz nereden verecek? Hilebazın sözü çürümüş cevizdir. Onun gürültüsü aklını alır, beynini altüst eder.
Yüz binlerce aklı bile bir pula saymaz. Dostun, kesendir, hurcundur, Ramin’sen Viseden başkasını arama vise de sensin, maşukun da sen. Bu zahiri şeylerin hepsi sana afettir. İhtiyat ona derler ki seni davet ettiler mi bunlar, benim sarhoşum bunlar benim dostum, beni seviyorlar, beni istiyorlar demeyesin.
Davetlerini, kuşlara çalına ıslık bil. Avcı, pusu da gizlidir de kuş gibi örter durur. Önüne de seslenen, ören çığıran budur, zannını vermek için bir ölü kuş koymuş. Kuşlar onu kendi cinsinden sanıp toplanırlar o da onların derilerini yüzer. Ancak tanrı hangi kuşa ihtiyat ve tedbir duygusu vermişse o kuş o taneye, o tuzağa aldanıp gelmez. İhtiyatsızlık, tedbirsizlik, pişmanlıktan ibarettir. Unu anlatan şu hikayeyi de dinle.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder